Meramımı daha iyi ifade etmeme yardımcı olacağını düşündüğüm birkaç hikaye yazacağım ama, hikayelerin sonunda belirteceğim yargıyı hemen şimdi, peşin peşin görüşlerinize sunacağım. Hikayeleri okuduktan sonra beni çok net anlayacağınızı umut ediyorum.
"Kötülerin yaptığı kötülüklere verilecek tepkilerin bireysel olması, kesinlikle hiçbir işe yaramaz. Hatta diyebilirim ki bireysel tepkiler kötülüğü yapanlar tarafından şahsi kapris olarak algılanacağından, kötüler kötülüklerini azgınlaşarak sürdürürler. Oysa toplumsal tepkilerin doğuracağı sonuçlar kesinlikle farklıdır. Hem caydırıcılığı vardır, hem de kötülerin iyiliğe evrilmesinde itici bir güce sahiptir."
Nasıl mı? Hikayeleri okuyun.
*****
Apartmanın orta katlarındaki bir dairede kiracı olarak oturan Sacit ve eşi, uzun zamandan beri diğer apartman sakinlerinin gündemiydi. İş çıkışı mutlaka birahaneye uğrayarak eve gelen Sacit, uzun saatler boyunca avaz avaz bağırıyor ve çığlıklardan anlaşıldığına göre eşini de feci şekilde hırpalıyordu. Bazı günler buna ara verilse de, özellikle sağ, sol, üst ve alt komşular tarafından çoğunlukla bu kötü duruma şahit olunuyordu.
Apartmanın arka çıkış kapısının hemen yanına yapılmış olan kamelyada bazı akşamlar toplanıp çay içen komşuların en önemli gündem maddeleri, Sacit ve eşinin yaşadığı rahatsız edici durumdu. En alt ve en üst katlarda oturan ve bu gürültülere pek şahit olamayan komşular da, diğerlerinin anlatımları ile rahatsızlık hissediyorlar, hep birlikte bir çözüm bulmaya çalışıyorlardı.
Polise şikayet edelim diyenler olduğu gibi, Sacit'i bir köşede kıstırıp dövelim diyenler de vardı. Çay muhabbetleri, çoğu akşamlar Sacit konulu beyin fırtınasına dönüşüyordu.
Sacit'in hemen alt katında oturan Mesut, 60 yaşlarında, uzun seneler önce eşini kaybetmiş, ana cadde üzerinde kuruyemiş dükkanı olan, kendi halinde bir apartman sakiniydi. Kamelyada çay içilen akşamların birinde, "3-5 komşu birlikte gidip kapıyı çalalım ve Sacit'e bütün apartmanın bu durumdan rahatsız olduğunu, ayrıca yaptığının çirkin karşılandığını güzel bir dille anlatalım" şeklinde bir öneri getirdi.
Bu fikre hiç kimse itiraz etmedi. Öyleyse hemen Sacit'in kapısına gidilecek gün ve komşulardan kimlerin gideceği tespit edilmeliydi. Birisi Mesut'tu. Diğer 3-5 kişi kimlerden oluşacaktı? Zaman hemen tespit edildi; ertesi akşam... Tamam da, Mesut dışında "ben de gelirim" diyerek öne kimse çıkmıyordu. Mesut öfkelendi, "yahu polise gidelim veya adamı dövelim diye atıp tutuyordunuz, şimdi neden sus pus oldunuz" diyerek sesini yükseltti. Komşu kadınlardan biri, "polise şikayet edecektik ama kimin şikayet ettiği konusunda kimlik belirtmeyecektik" dedi. Bir başka komşunun delikanlı oğlu, "dövelim dedik ama, maske filan takardık döverken, hiç birimizi tanıyamazdı" diye sırıttı.
Toplumumuzdaki "karışmayalım yoksa şahit yazarlar" iğrenç düsturu devreye girmişti. Mesut bir kaç dakika sessiz kaldıktan sonra, "tamam kimse gelmese bile ben yarın akşam tek başıma gider konuşurum. Yoksa bu herif öldürecek o kızcığazı" dedi ve kalkıp gitti.
Mesut, komşularının kendisini yalnız bırakmayacağı umudunu 24 saat muhafaza etti. Sacit'in eve gelişini pencereden takip etti. Eve gelişinden yaklaşık bir saat sonra yukarı çıktı ve kapıyı çaldı. Kapıyı çalması ile kapının açılması arasında geçen sürede bile, "dur komşu ben de geldim" diyecek bir ses bekledi. Ama o ses gelmedi ve Sacit kapıyı açtı.
- Ooo Mesut Amca... Hayırdır akşam akşam?
Bu küstahça karşılamaya aldırış etmeyen Mesut, "iyi akşamlar" dedikten sonra ayaküstü hemen konuya girdi. Dili döndüğünce apartman sakinlerinin rahatsızlığını dile getirdi. Ayrıca eşini dövmesinin ayıp olduğundan, günah olduğundan filan dem vurdu.
Sacit sonuna kadar dinledi Mesut'u... Sonra ellerini kapının pervazına dayayıp ayak parmak uçlarında kendini yükseltti ve koridorda başka komşu olup olmadığına baktı gülümseyerek. "Galiba bu apartmanda bir tek senin kulakların sağlam Mesut Amca... Anlattığına göre hemen her akşam bu evde kıyamet kopuyormuş ama, baksana senden başka da duyan olmuyormuş galiba. Yoksa senin bu evle ilgili şahsi bir davan mı var" dedi.
Mesut sakinliğini bozmadan, "yok herkes şikayetçi aslında da, nedense benimle birlikte kimse gelm....." diyecek oldu, fakat Sacit'in şiddetli bir kafa vuruşu ile yere yığıldı. Burnundan kan fışkırıyordu. Kapının iç tarafında duran metal şemsiyeliği eline geçiren Sacit, acımadan Mesut'un rastgele her yerine vurmaya başladı. Sacit'in eşi Gül, "yalvarırım yapma" diye kocasının ellerini tutmaya çalıştı. Sacit durmadı. Hem elleri durmadı, hem de çenesi... "Karımı korumak sana mı kaldı ırz düşmanı moruk" cümlesi döküldü ağzından. Sonra eşine dönüp bir tane de ona patlattı ve "kimi koruyorsun ulan sen" diye haykırdı.
Sacit kapıyı kapattıktan 2-3 dakika sonra senfoni orkestrası gibi uyum içinde apartmanın tüm kapıları gıcırtı ile açıldı. "Vah vah" sesleri arasında komşular Mesut'u hastaneye götürdüler.
Günler içinde Sacit'in çenesi hiç durmadı. Mahalleye çok yakın olan çalıştığı işyerinde, birahanede ve bazı akşamlar uğradığı kahvehanede sürekli "herif yaşına başına bakmadan benim karıya askıntı olmuş, ev hali, iki tokat attık diye kapıma gelmiş karımı dövmememi söylüyor sapık" mealinde cümleler sarf etti.
Anadolu'da "bu yara beni öldürmez ama, bu sözler beni öldürür" diye bir deyim vardır. Mesut'un yaraları iyileşti ama, ortalıkta söylenen laflar neredeyse onu öldürecekti. Önce mahallelinin alışveriş ettiği kuruyemiş dükkanını kapattı. Ardından o apartmandan taşındı. Eşinin ölümünden sonra bir kez daha yaşamı alt üst olmuştu. Sacit ise Mesut'un yanında ikinci bir komşu göremeyince, tek kişinin şikayetini kişisel bir kapris olarak algıladı ve o günden sonra eşini daha bir şevkle dövmeye devam etti, bağırırken de sesini hep bir ton daha yükseltti.
Hikaye bu kadar. Ama benim size bir sorum var. Eğer o akşam Mesut'un yanında 3 komşu daha, yok yok 2 komşu daha, yahu vazgeçtim 1 komşu daha olsaydı, sonuç böyle mi olurdu?
"En azından iki kişi olsalardı, Sacit kavga çıkarmaya cesaret edemezdi" şeklinde sığ bir yanıt vermeyin lütfen. Dilerim vereceğiniz yanıt toplumsal tepkinin önemine dair olur. Çünkü inanın, tepki veren 1 insan ile 2 insan arasında sadece 1 rakamı vardır ama, etkisi bomba tesirindedir. Doğacak sonuçlar daima farklı olur. Toplum denilince aklınıza hemen yüzbinler gelmesin. Vurmak, kırmak, dövmek gelmesin. Yüzbinlere ihtiyaç duyulacak durumlar da vardır elbette ama, yukarıdaki hikayede olduğu gibi bazen 1 kişi fazlalık bile toplumsal tepki etkisini yaratır.
*****
Bir hikaye daha...
Akşam 22:00 sularında, belediye otobüsünde, oturduğu yerde kulaklığını takmış, hafif ileriye doğru kaykılarak oturmuş, gözleri kapalı müzik dinleyen Eray... Çıs çıs sesleri kulaklığından adeta etrafa saçılıyor, bu da yetmiyormuş gibi elindeki pet su şişesini mıncıklayarak, çat çut sesleri ile müziğin ritmine eşlik ediyordu.
Otobüs çok kalabalık değildi ama ayakta yolcular az da olsa vardı. Bu ayaktaki yolculardan biri de işinden çıkıp evine gitmekte olan Tahsin'di. Otobüsteki herkes gibi Tahsin de bu çıs çıs ve çat çut seslerinden oldukça rahatsız oldu. Hem otobüs o sessiz yeşil otobüslerdendi, hem akşamın sessizliği vardı, hem de çoğu yolcu gibi o da yorgundu. Sesler bir süre sonra dayanılmaz bir sinir harbine dönüştü.
Yolcuların hemen hepsi mırıldanmaya ve birbirlerine şikayet cümleleri söylenmeye başladılar. Eray'ın gözleri kapalı olduğu için tepkileri göremiyordu. Tahsin diğer yolcuların şikayet mimiklerinden ve homurdanmalarından cesaret alarak Eray'ı dürttü. Gözlerini açan Eray, kulaklığı çıkarmaya dahi tenezzül etmeden yüzü ve dudakları ile "ne var" ifadesi takındı. Tahsin, "kulaklığını çıkar" anlamına gelen bir el işareti yaptı. Eray kulaklığı çıkartınca, Tahsin çok da sert olmayan bir ifade ile tüm yolcuların rahatsızlığını dile getirdi.
Tüm yolcuların... Az önce ağızlarını burunlarını buruşturup homurdanan diğer tüm yolcuların...
Eray çok sakin kaldı kısa bir süre... Bekledi... Bu tip terbiyesizlerin hep yaptığını yaparak, ikinci bir sesin çıkıp çıkmayacağını kontrol etti. Tahsin'den başka ikinci bir sesin çıkmadığını ve hatta diğer herkesin adeta ıslık çalarak camdan dışarısını seyrettiklerini görünce sazı eline aldı:
- Müzik dinleme özgürlüğü de mi yok ulan bu memlekette..?
Tahsin sakinliğini korumaya çalışarak, "var olmasına var da, başkalarını rahatsız ederek değil... Düşünsene bu otobüsteki elli kişinin aynı anda pet şişe mıncıkladığını" dedi. Konuşurken de en az 1 kişinin kendisine destek vereceğini umut etti. Bekledi ama koca otobüsten ikinci ses hiç gelmedi. Az önce homurdananlar sanki buhar olmuşlardı. Eray tekrar homurdandı:
- Bir tek senin mi kulakların duyuyor koca otobüste pezevenk?
Olan olmuş, Eray müdahalenin şahsi bir kaprise dayandığı kanaatine çoktan sahip olarak gözlerindeki ateşi büyütmüştü. "Doğru konuş" diye ikaz etti Tahsin. "Etmezsem nolur" diye cevap geldi ve toplumumuzdaki bilindik ağız dalaşı giderek hızlandı. Bu arada Tahsin de ağzını bozdu. Ama heyhat; ikinci bir ses çıkmadı otobüste...
Hışımla yerinden doğrulan Eray, durağa yaklaşmakta olan otobüsün "duracak ikaz düğmesine" bastı. Daha otobüs durağa yanaşırken yarı boyundaki ve babası yaşındaki Tahsin'i yakasının arkasından yakaladı ve kapıya sürükledi. Diğer yolcular kavga edenlerin kendilerine değmemesi için adeda kıçlarını başlarını yana çekerek korundular. Otobüs durunca da ikisi birden yuvarlanırcasına indiler. Diğer kapıdan 1-2 kişi daha indi. Şöför kapılarını kapatıp devam etti. Otobüs uzaklaşırken yolcular arka camdan Eray'ın Tahsin'i yere yatırıp çoktan tekmelemeye başladığını "cık cık" sesleri çıkararak izlediler.
Bu hikaye de bu kadar... Benim size yine bir sorum var. Eğer o otobüste Tahsin ile birlikte 3 yolcu daha, yok yok 2 yolcu daha, yahu vazgeçtim 1 yolcu daha Eray'a rahatsızlıklarını dile getirselerdi, sonuç böyle mi olurdu?
*****
Aslında bir hikayem daha vardı ama önceki iki hikaye biraz uzun sürdüğünden, okuyucu sağlığını düşünerek üçüncüyü anlatmayacağım. Biliyorsunuz bizim ülkemizde okumak büyük ızdıraptır :)
Mamafih 20 tane daha yazsam da hepsi birbirinin türevi ve benzeri olacak. Mekanlar, zamanlar, kişiler değişecek, ama mantık değişmeyecek: "Aman karışmayalım yoksa şahit yazarlar."
Sayılara takılmayın. Bazı olaylarda bir ikinci kişi toplumsal tepkiyi yaratırken, bazı olaylarda ikinci bir 100 kişi gerekebilir. Tepki ilaçtır. Tepkiyi sayı ile, vurmak kırmak ile özdeşleştirmeyin. Öyle toplumsal tepkiler vardır ki kötü bir kişiyi iyi kişiye çevirir, öyle de bazı toplumsal tepkiler vardır ki yöneticilere yol gösterip uyanık tutarlar. Yeter ki tepkiler bireysel kalmasın.
Başta yazdığım yargıyı tekrar yazıyorum: "Kötülerin yaptığı kötülüklere verilecek tepkilerin bireysel olması, kesinlikle hiçbir işe yaramaz. Hatta diyebilirim ki bireysel tepkiler kötülüğü yapanlar tarafından şahsi kapris olarak algılanacağından, kötüler kötülüklerini azgınlaşarak sürdürürler. Oysa toplumsal tepkilerin doğuracağı sonuçlar kesinlikle farklıdır. Hem caydırıcılığı vardır, hem de kötülerin iyiliğe evrilmesinde itici bir güce sahiptir."
Bir de Nasreddin Hoca'nın Timur ve Filler fıkrasını yazmaya niyetliydim. Fakat yazıyı okuyunca keyfinizin kaçtığını hissediyorum ve fıkraya gülerek keyfiniz yerine gelsin istemiyorum. Bırakalım keyiflerimiz dağınık kalsın, çünkü galiba bunu biraz hakediyoruz.
Mustafa Orhan METİN - 2024