Herkes...

Şüphesiz, sevilen biri olmak iyi bir şeydir. İçimizden hiç kimse, "keşke kimse beni sevmese" diye düşünmez. Beğenilmek duygusu da bunun gibidir. Kapıdan dışarı her çıkışımızda, bilinç altımızda "beğenilme" isteği hep vardır. Kıyafetimiz beğenilsin, duruşumuz beğenilsin, konuşmamız, fikirlerimiz beğenilsin isteriz. Bu ikisine bir de "övgü alma" isteğini ekleyelim. Çevremizden övgü almak da diğer ikisi gibi arzu edeceğimiz bir şeydir.

Buraya kadar tamam... Ancak içimizden bazıları bu isteklerin başına öyle tılsımlı bir kelime eklerler ki, sakıncalı olmayan bu üç istek, kendilerini aniden bir canavara dönüştürür. İnsanı insan olmaktan, anneyi anne olmaktan, evladı evlat olmaktan, arkadaşı arkadaş olmaktan, dostu dost olmaktan bir anda sıyırır atar.

Bu tılsımlı kelime, "herkes"tir. Bakın bir anda her şey nasıl da ters yüz oluveriyor:
- "Herkes" beni sevsin
- "Herkes" beni beğensin
- "Herkes" beni övsün

Bir insanın bu üç duyguya birden sahip olması, onu yürüyen bir bomba haline dönüştürür. O insanda artık inanç, erdem, ilke, ahlâk türünden hiç bir değer kalmaz. Herkes beni sevsin, herkes beni beğensin, herkes beni övsün duygu üçlüsü, bu duygulara sahip olan her insanı, kaçınılmaz olarak inançsız, ahlâksız, erdemsiz ve ilkesiz yapar.

İnançsız yapar derken, dinsiz yapar demek istemiyorum. Ahlâksız, erdemsiz, ilkesiz yapar derken de, aniden hırsızlık yapmaya başlar, ona buna taciz ve tecavüzde bulunur, artık bütün işi yalan dolandır ve sahtekarlıktır demek istemiyorum. Tam aksine kiliseye veya camiye gitmeye devam eder. İsa, Muhammed veya Ali'nin özlü sözlerini, elini kalbinin üzerine götürerek huşu içinde mırıldanmayı artırarak sürdürür. Sporcunun zeki, çevik ve ahlâklısını överken, "Yüce Atatürk" diye söze başlamayı unutmaz. Yani konu din, ahlâk, erdem, hamaset ve benzerleri olunca, mangalda kül bırakmamaya aynen devam eder.

Ama gelin görün ki, o artık eski o değildir. Herkes beni sevsin, herkes beni beğensin, herkes beni övsün duygu üçlüsü, kimin arabasına binerse onun türküsünü söyleyen bir "sürtük" haline getirir onu... Artık az ve öz gerçek "dostlar" yerine, çok sayıda "tanıdık" peşinde olmayı tercih eder.

Hak, hukuk ve adalet kavramlarına yabancılaşır. Olanı biteni görür, kim haklı kim haksız tespit eder, neyin iyi neyin kötü olduğunu bal gibi bilir, ama "herkes" kelimesinin büyüsü altında artık bunlarla ilgilenmez. Gemisini sadece kendi çıkarları için yürüten "çakal" bir kaptana evrilmiştir.

Dîni literatürü takip edenlerin hatırlayacağı, "gerçeklerin üzerini örten ve haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytan" tesbiti, tam da bu tipleri tarif eder.

Kim çıkar sağlıyor, kim haksızlığa uğruyor, çukuru kim açıyor, o çukura kim düşüyor, artık onun uğraş alanları dahilinde değildir. Sahip olduğu bu üçlü duygu kombinasyonu içinde, tek ayağının üzerinde fırıl fırıl dönerek menfaatlerine odaklanır. Menfaatlerinin ne olduğunun pek bir önemi de yoktur. Bir bakarsınız bir şirkette müdür olmaya odaklıdır, bir bakarsınız bir beldede belediye meclis üyesi olmaya odaklıdır, bir bakarsınız bir dernekte başkan olmaya odaklıdır... Ama "fırıl fırıl dönme" ve "herkese şirinlik yapma" aktivitesi hepsinde aynıdır.

Sevilme, beğenilme ve övülme isteklerinin başına kim "herkes" kelimesini ekliyorsa, o artık kaçınılmaz olarak:
- Renksiz
- Kokusuz
- Akmaz
- Kokmaz
- Bulaşmaz
amorf bir yapıya bürünür. En yakın dostunuz bir gün sizi hiç ummadığınız bir noktadan satarsa veya aynı ananın karnında yattığınız kardeşiniz gün gelir de size karşı yapılan bir haksızlığa sessiz kalırsa, altında bu üçlü duyguyu arayabilirsiniz.

Dün siyah dediğine bugün çok rahat bir şekilde beyaz diyebilir. Yarın tekrar siyah dediğinde ise, yüzünde en ufak bir utanma veya pişmanlık izine rastlayamazsınız.

Dün "ciğeri beş para etmez" diye tanımladığı birini, bugün "yere göğe koyamaz" hale gelebilir. Hem de öyle rahatlıkla yapar ki, bunları duyan kulaklarınızın memeleri kıpkırmızı olurken, onun kırmızı dudakları gamsızlıktan pembeleşir.

Dün ahlâksızlık olarak nitelediği bir eylemi, bugün rahatlıkla "olması gereken" bir şey olarak savunabilir. Dün "zır cahil" dediği birine bugün "canım hocam" diye hitap ettiğinde siz çok şaşırırsınız ama o sizin şaşırmanıza sizden daha çok şaşırır. Çünkü onun için ilkesizliğin adı artık "strateji geliştirme" olmuştur. Bugün hoca dediğine üç gün sonra durum gereği tekrar cahil dediğinde ise, siz şaşkınlıktan aptala dönmüş olursunuz bile...

Peki neden böyle bir davranış şeklinin içine girer? Çünkü normal şartlarda bir insanı "herkesin" sevmesi mümkün değildir. Yine normal şartlarda bir insanı "herkesin" beğenmesi veya övmesi de mümkün değildir. Bunları mümkün kılacak en kolay yol "sürtük" olmaya karar verip, her nabza ve her duruma göre şerbet enjekte etmektir. İnsanları tavlayarak menfaat elde etmekten daha kolay ve daha tatlı ne vardır ki?

Şunu söyleyebilirsiniz: "Bırakalım diledikleri gibi davransınlar. Bu kadar eleştirmeye gerek yok. Neticede onların tercihidir..."

Hayır, öyle değil..! Öncelikle toplumun ahlâk takâmülünün önündeki en büyük engel, bu "herkese" şirinlik yapan menfaat düşkünü sürtüklerdir. Toplumun adalet, özgürlük, devinim, mücadele, dayanışma, örgütlenme, üretim, paylaşım ve benzeri kalite seviyelerini, bunların toplam nüfusa oranları yakından etkiler. Uçmaya çalışan kuşların boyunlarına asılmış pazar torbaları gibidirler. Bunların çok sayıda bulunduğu toplumlar daima silik, yoksul, şaşkın ve umutsuz olurlar. Hak arama, hak teslim etme, daha iyiyi isteme gibi en doğal insanî hasletler güdüktür. Çünkü bu dilsiz şeytanlar, toplumdaki birlik zincirinin kopuk halkalarıdır.

Sürtük kelimesini genelde hafif meşrep kadınlar için kullanırlar ama, bana göre asıl kullanılması gereken yer tam da burasıdır. Hem de kadın erkek ayırmadan...

Bu amorf yapılı sürtüklerin, erdem, ahlâk, inanç, eğitim, devinim, adalet vb konularda topluma verdikleri zararlar tespit edilebilse, inanın o hafif meşrep kadınların heykellerini koşa koşa gider Taksim Meydanı'na dikeriz.

Not: Sürtük, fahişe demek değildir. Gittiği yerlerde fazla kalmayıp gün içinde çok fazla komşu gezen, çok fazla kişi ile kısa süreli ahbaplık kurabilen, gönül ilişkilerinde ayran gönüllülük yapıp birden çok kişi ile flört edebilen kadınlar için kullanılır. Mutaassıp muhitlerde yanlış olarak fahişe anlamında da kullanılmaktadır.

Mustafa Orhan METİN - 2017

Bu deneme yazısını paylaşabilirsiniz.

Diğer deneme yazıları