Hoşgörü

Ne kadar sevimli bir kelime değil mi "hoşgörü"?

Kitaplarda, filmlerde, tiyatrolarda ve benzeri yerlerde sürekli insan olmanın bir gerekliliği gibi vurgulanır. İnsanlar kendilerini tanıtırken ve olumlu yönlerini vurgularken, "hoşgörü sahibiyimdir" ifadesini hiç ıskalamazlar.

Acaba böyle midir? Her konuda hoşgörülü olmak sanıldığı kadar matah bir şey midir? Bir insan hangi olguya, hangi şartlar altında hoşgörülü olursa iyidir, hangi şartlarda kötüdür? Bakın; "hoşgörü" duygusuna "kötü" demek bile ilk bakışta ne kadar itici geliyor.

Oysa her hoşgörünün bir öncesinde, mutlaka bir horgörü vardır. Bir şeyi öncelikle hor görmüyorsanız, hoşgörü duygusu zaten ortaya çıkmaz. "Ben hoşgörülü biriyimdir" diyenlere belki şu soruyu sormak lazım: "Neleri hor görüyorsunuz ve bunlardan hangilerine hoşgörü ile yaklaşıyorsunuz?"

Fransızlar "biz ülkemizdeki Cezayirliler'e hoşgörü ile yaklaşıyoruz" diyorlar. Sünniler "biz Alevilere hoşgörü ile yaklaşıyoruz" diyorlar. Amerikalı protestanlar "ülkemizdeki katoliklere hoşgörü ile yaklaşıyoruz" diyorlar. Türkler "biz ülkemizdeki azınlıklara hoşgörü ile" yaklaşıyoruz diyorlar. Diyorlar da diyorlar...

Tamam da, bu sayılanlara hoşgörü ile davranacak ne var ortada? Yoksa bir öncesinde "horgörü" var da, siz yüksek insani duygularınızdan dolayı mı hoşgörü gösteriyorsunuz?

Yoksa cümlenin tamamı şöyle mi olmalı?: "Biz aslında Cezayirliler'in varlığından nefret ediyoruz. Olmasalar ne iyi olurdu, ama maalesef ki varlar. Onların canına okuyup, yok etmemiz gerekir. Fakat gelin görün ki serde insanlık var, mecburen hoşgörüyoruz." Ya da şöyle bir cümle mi kurulmalı?: "Biz aslında Aleviler'den nefret ediyoruz. Olmasalar ne iyi olurdu. Ağızlarını burunlarını kırıp, yok etmemiz gerekir. Ama gelin görün ki biz çok insancılız, mecburen hoşgörüyoruz." Ya da, "biz aslında Ermeniler'in, Rumlar'ın, Yahudiler'in ülkemizdeki varlığından nefret ediyoruz. Onların canlarına okuyup, yok etmemiz gerekir. Ama gelin görün ki biz çok hoşgörülü bir milletiz" şeklindeki bir cümle mi daha dürüstçe olur? Yahut bunların tersi cümleler...

Peki... Hor görüp de sonrasında hoşgöreceğimiz makul şeyler hiç mi yoktur? Elbette vardır. Mesela, bir arkadaşımı ziyarete gittiğimde, zaman zaman komşu dairelerin birinden aralıklı aralıklı bir bateri sesi duyardım. Düşünsenize; evde misafirinizle oturuyorsunuz, yahut akşam yatmaya hazırlanıyorsunuz, dairelerin birinden "drop drop" bateri sesleri gelmeye başlıyor. Dakikalarca sürmüyor ama 3-5 saniye sürmesi bile sıkıntılı... Hor görülecek bir şey mi? Bence evet. Rahatsız edici mi? Evet.

Ama bloktaki diğer komşuların hepsi bu duruma hoşgörü ile yaklaşmışlar. Kimse polise gidip de şikayetçi olmuyor veya dairenin kapısını çalıp kavga çıkarmıyor. Çünkü bunu, o dairede oturanların zihinsel engelli çocukları yapıyormuş. Çocuk dediğime bakmayın; 20-25 yaşlarında bir yetişkin aslında. Yıllar önce İranlı bir doktor önermiş. Zaman zaman yaşadığı krizlerde çocuk kendine o kadar zarar veriyormuş ki, doktor eve bir bateri almalarını ve çocuğa bunu serbest bırakmalarını önermiş. Gerçekten de işe yaramış. Çocuk krize girdiğinde bagetleri eline alıp, zillere davullara var gücü ile 3-5 sefer vurunca sakinleşiyormuş. Ailenin ekonomik gücü olsa, komşuları rahatsız etmeme adına belki bahçe içinde müstakil bir evde otururlardı. Ama güç olmayınca komşulara durumu izah etmekten başka çareleri kalmamış.

İşte makul hoşgörü budur. "Olmasa iyi olurdu, ama madem ki olmuş ve makul bir nedeni var, o zaman can-ı gönülden hoşgörelim." Hor görmenin makul olması gerekir ki, hoşgörünün gerçek bir değeri olsun. Heye yoğa hor gözle bakıp, sonra "hır çıkartmadım, hoşgörümü korudum" diye afra tafra yapmak çok da övünülecek bir şey değil.

Tabii şunu da ayrıca belirtmeliyim ki, kamu düzenini yani halkın genelini ilgilendiren ve makul olmayan hor görülecek şeylere de, özellikle hoşgörülü "davranmamak" gerekir.

Hülasa... Herkese hoşgörü ile yaklaşmayı hedef haline getirip, ağdalı ağdalı cümlelerle bunun havasını atmak yerine, makul bir neden yoksa hiç kimseyi hor görmemeyi hedeflemek, insanlık onuruna uygun olanıdır.

Mustafa Orhan METİN - 2017

Bu deneme yazısını paylaşabilirsiniz.

Diğer deneme yazıları