İyilik ve kötülük

Bir belgesel izliyoruz. Günlerdir ağızlarına tek lokma koyamamış iki aslan, ölümün eşiğindeyken bir ceylana rastlıyorlar ve şiddetli yağmurun da yardımı ile ceylanı kıstırıyorlar. Ancak ceylanı boğazlamalarına bir kaç hamle kalmışken yakınlarına düşen yıldırımın etkisiyle panikleyip avantajlarını kaybediyorlar. Ceylan kaçıp kurtuluyor, aslanlar da yeniden ölümün pençesine düşüyorlar.

Bir başka belgesel... Yine iki aç aslan bir ceylanı kovalıyorlar. Düzlük bir alanda yapılan kovalamacada, iki gündür aralıksız yağan yağmurdan dolayı oluşan küçük göletlerin üzerinden ceylan zıplayarak kolayca geçiyor, aslanlar ise bu göletler sebebiyle kovalamayı istedikleri gibi yapamıyorlar, bir plan bile kuramıyorlar. Ceylan aslanlarla adeta dalga geçerek uzaklaşırken bir anda düzlüğün sonunda yükselen ağaçlara düşen yıldırımdan ürküyor ve tökezleyerek geri hamle yapıyor. Tahmin ettiğiniz gibi bu durumda aslanlar avantajı yakalıyorlar ve çok kısa süre içinde karınlarını doyurmaya başlıyorlar.

İki olayda da fenomenlerin hemen hemen aynı olduğunu fark etmişsinizdir. İki aslan, bir ceylan, yağmur, kovalamaca, açlık, hayatta kalma güdüleri ve yıldırım... İlginçtir, her iki olayda da sonucu yıldırım belirliyor. Birinci olayda yıldırım sayesinde ceylan hayatta kalırken, aslanlar çok aç oldukları için yaşama şanslarını önemli ölçüde yitiriyorlar. İkinci olayda ise ceylan yıldırımdan ürktüğü için yem oluyor ve aslanlar bu yem sayesinde tekrar hayata tutunuyorlar.

Soru şu: Bu yıldırım denilen şey "iyi" bir şey midir, yoksa "kötü" bir şey midir?

Hatta bağlantılı olarak şu soruyu da soralım: Yıldırımın "iyi olmak" veya "kötü olmak" gibi bir derdi var mıdır?

Soruların cevabını düşünürken, bir taraftan da bazı tespitler yapalım. Öncelikle o iki aslan ve ceylan her iki durumda da orada olmasalardı dahi, yıldırım yine düşecekti. Yıldırımın düştüğü esnada bu kovalamacaların yaşanmış olması, yıldırımı oluşturan yasaları tetiklemedi. Hayatın akışı içinde birbirlerine denk geldiler, o kadar...

Konumları itibari ile birinci olayda yıldırım ceylan için "iyi" bir sonuç oluştururken, aç aslanlar için "kötülük" sonucunu oluşturdu. İkinci olayda bunun tam tersi olarak aslanlar yatıp kalkıp yıldırıma dua edecek bir pozisyona düşerken, aynı yıldırım ceylanın hayatının sonlanmasına vesile oldu.

Aslan kendi varoluş yasasını, ceylan kendi varoluş yasasını, yıldırım da kendi varoluş yasasını yaşarken, denk geliş şekline göre türlü türlü fotoğraflar ortaya çıktı. O zaman "yıldırım iyi mi yoksa kötü bir şey mi sorusuna" yine bir soru ile cevap vermek gerekiyor: "Kime göre, neye göre?"

Diğer sorunun cevabı da yaptığımız tespitler sonucunda cevaplandı aslında... Her varlık kendi varoluş yasasını yaşarken, bu yasaların birbirine denk geliş şekli kimi şeyler için "iyi" sonuçlar, kimi şeyler için de "kötü" sonuçlar doğurmaktadır. Bu yıldırım için de böyledir, deprem için de böyledir, su baskını için de böyledir. Yani iyilik ve kötülük olguları, doğan sonuçlara göre şekillenir.

İnsan irade ve akıl sahibi olduğu için, bu iyilik ve kötülük meselesi onun açısından biraz daha izaha muhtaçtır. Çünkü insan hem kendi varoluş yasalarını yaşarken, hem de iradi tercihlerde bulunurken "iyi sonuçlar" veya "kötü sonuçlar" yaratabilir.

İyilik ve kötülüğün tarifleri önceden yapılabilir, fakat bunlar iyilik paketleri veya kötülük paketleri adı altında insanlığın önüne hazır konulan şeyler değildirler. Yani iyilik ve kötülük default olarak var değildir. Yapılan tercihlerin sonucunda oluşan durumların adıdır iyilik ve kötülük... Varsıl bir insanın varlıklarını yoksul ile paylaşması "iyi" olarak tarif edilmiş olabilir. Bu sadece bir tariftir. Varsıl insan kendi tercihi ile ihtiyaç fazlasını yoksul ile paylaştığında "iyilik" ortaya çıkar. Öte yandan ihtiyaç fazlasına sımsıkı sarılıp bunu yoksul ile paylaşmama tercihinde bulunduğunda "kötülük" ortaya çıkar.

Asıl olan eylemler ve tercihlerdir. İyilik ve kötülük ise, eylemler ve tercihler sonucunda ortaya çıkan şeylerdir.

Fakat uyanık insanoğlu, her konuda olduğu gibi bu konuda da topu taca atma becerisini göstermiş, mesela eski zamanlarda "iyilik tanrısı" ve "kötülük tanrısı" olgularını uydurmuştur. Demek istemiştir ki, aslında iyiliği yaratan bir tanrı, kötülüğü yaratan da bir başka tanrı vardır; ben bir çiçek kadar temizim...

Ya da, "ben kimim ki; tanrı diliyor ben de yapıyorum" şeklinde bir formül üreterek güya kendilerini temize çıkarmaya çalışmışlardır. Tanrısını veya tanrılarını çok sevdiğini iddia eden insanoğlu, eylem ve tercihlerinden dolayı ortaya çıkan kötülükleri o çok sevdikleri tanrılarına fatura etmekten hiç utanmamışlardır.

Tanrıya inanan çoğu insanın, tanrının her şeye gücünün yetebileceği inancı ile, insana her şeyin tanrı tarafından dayatıldığı inancını birbirine karıştırması da ayrı bir uyanıklıktır doğrusu...

İnsan, yaptığı her eylemin sonuçlarını hesap ederek tercihlerde bulunma yeteneğine sahiptir. Yaptığı eylemler ve tercihlerin sonucunda ortaya çıkan iyilikler ve kötülükler, tümü ile kendisinin sorumluluğundadır.

"Her şeyi bize tanrı yaptırıyor, o ne dilemişse biz onu yapıyoruz" şeklindeki itikad ne kadar kolaycılık ise, "madem tanrı çok iyi, o zaman neden kötülüklere izin veriyor" şeklindeki soru da o derece mantıksızdır.

Mustafa Orhan METİN - 2017

Bu deneme yazısını paylaşabilirsiniz.

Diğer deneme yazıları