Doğumdan ölüme kadar, yaşadığımız tecrübeler ve edindiğimiz bilgiler doğrultusunda bazı değerlere sahip oluruz. Bu değerler yaşamımıza şekil verirler, hayatımıza girecek çıkacak insanları belirlerler, işe, eşe, paraya, emeğe ve insana bakış açımızı oluştururlar.
Yalanı hiç sevmem, hırsızlıktan nefret ederim, emek en büyük değerdir, para her şeyin belirleyicisidir, beyaz yalan ilk yardım çantamdır, büyük balık küçük balığı yutmalıdır, kaybedeceğimi bilsem bile haksızlık yapmam, menfaat için babamı bile satabilirim, dünya merhamet ve adalet imtihanıdır, dünya kurtlar sofrasıdır ve benzeri sayısız değerlerimiz zaman içinde mecburen oluşur.
Tabii iç dünyamızdaki gerçekten sahip olduğumuz değerlerden bahsediyorum; dışarıya karşı kendimizi gösterirken vitrine koyduklarımızdan değil. Çünkü hiç kimse ilk tanışma buluşmasında karşısında oturana "ben yalanı çok severim ve sürekli yalan söylerim" şeklinde bir değer itirafında bulunmaz
Değerlere sahip olmak kadar, sahip olduğumuz hangi değerin objektif, hangi değerin subjektif olduğunu tespit etmek de önemlidir. Herkese karşı ileri sürebileceğimiz değerlerimiz objektif, sadece kendimizi bağlayacağımız değerlerimiz ise subjektiftir. Bunları tespit etmiş olmak, çevremizle kuracağımız ilişkilerin kalitesini ve ömrünü tayin eder. Hatta sadece kendimizin sahip olduklarını değil, ilişki kuracağımız kişilerin sahip olduklarını da bilmemiz, ilişkilerin sağlığı açısından son derece önemlidir.
Hırsızlığı sadece birinin cebinden cüzdanını çalmak veya banka soymak şeklinde algılamayacağınızı varsayarak, bunun üzerinden örnek vereceğim.
"Ben hırsızlık yapmam, hiç kimse de yapmamalıdır" gibi bir değere sahipseniz, hırsızlık yapmamak sizde "objektif" bir değer haline gelmiş demektir. Bunu herkese karşı ileri sürersiniz. Dolayısı ile hırsızlıkta sakınca görmeyen birisi ile kuracağınız bir iş ilişkisi veya medeni bir ilişki, asla sağlıklı ve uzun ömürlü olmaz.
Hırsızlık biraz uç örnek oldu ama, yine bunun üzerinden yürüyelim. "Ben hırsızlık yapmam ama yapanı da saygıyla karşılarım, kendi tercihidir" şeklindeki bir değer, sizde subjektif seviyede kalmış bir değerdir. Dolayısı ile hırsızlıkta sakınca görmeyen birisi ile iş ortağı olabilir, hatta onunla evlenebilirsiniz. Hırsızlık değeri sizde subjektif kaldığı müddetçe, partnerinizin hırsız olması ilişkinizin kalitesini ve ömrünü etkilemez. "Subjektif kaldığı müddetçe" diyorum, çünkü yaşamınızın bir döneminde sizin için subjektif olan bir değer, ilerleyen yıllarda objektife dönüşebilir. Veya tersi...
"Ben Tanrı'ya inanırım, herkes de mutlaka inanmalıdır" şeklinde bir değeri olan insan, ateist birisi ile olan evliliğini nereye kadar sürükleyebilir? Yahut, "ben derli toplu ve düzenli yaşarım, herkes de böyle olmalıdır" diye düşünen birisi, hesaba kitaba titizliği olmayan ve darmadağınık yaşayan iş ortağını nereye kadar tölere edebilir? Bu verdiğim örneklerin hepsinde, tersi durum da doğrudur.
Futbol takımı tutmak, genellikle subjektif bir değerdir. Ama bu kadar basit bir şeyi bile objektif değer olarak edinmiş insanlara rastlayabilirsiniz. Bunlar, arkadaşlarını hep kendi tuttuğu takımın taraftarlarından seçer, eşinin başka kulüp taraftarı olmasınından rahatsızlık duyar, çocuklarını telaşla üçer beşer yaşlarında kendi takımına taraftar yapmaya çalışırlar. İlerleyen yaşlarında bu değerlerini subjektif hale dönüşebilirlerse ne âlâ; yoksa ölene kadar bu takım tutma işi yaşamının önemli bir köşesini hep işgal eder durur ve ilşkilerinin sağlığını etkiler.
Farkındayız veya değiliz ama, yaşamlarımız bu çizgi üzerinde akar. Siz eğer ülkücü bir siyasi görüşe sahipseniz, fakat "herkes ülkücü olmak zorunda değil, solcu olanlara da saygım sonsuz" diyebiliyorsanız, ülkücülük sizde subjektif düzeyde demektir. Komünist görüşe sahip birisi ile evlenebilir, yola gidebilir, iş ortağı olabilirsiniz. Ama dikkat edin..! Eğer karşınızdaki "ben komünistim ve herkes de komünist olmalıdır" gibi objektifleşmiş bir değere sahipse, sizin değerinizin subjektif olması ilişkinin sağlıklı yürümesini garanti etmez.
"Para her şeydir" değeri kendisinde objektifleşmiş birisi ile, "para hiçbir şeydir" değeri kendisinde objektifleşmiş birisinin evlendiğini veya iş ortağı olduklarını düşünün. Bir süre sonra birbirlerinin yüzüne bile bakamayacak duruma gelirler. İkisi için de hayat çekilmez bir duruma evrilir ve birbirlerinden adeta kaçarak uzaklaşırlar.
Sahip olduğumuz değerlerin tamamı subjektif olmalı veya objektif olmalı şeklindeki bir düşünceyi savunmuyorum. Kaç subjektif ve kaç objektif değere sahip olduğumuzun da bir önemi yoktur. Önemli olan, hangi değerlere sahip olduğumuzu ve bunların hangisinin objektif düzeye yükseldiğini, hangisinin subjektiflik düzeyinde kaldığını tespit etmektir. Bu, ilişkilerimizi kurarken bize çok yardımcı olur. Karşımızdakinin sahip olduklarını bilmek ise, sonraki tatsız ayrılıkları daha baştan engeller.
Mustafa Orhan METİN - 2017