Söz güçlüdür. Söz değiştirir, yönlendirir ve dönüştürür. İnsanlığın akli ve vicdani tekamülünde rol oynayan en önemli şey, sözdür. Düşünen insanlar düşün faaliyetlerinin sonuçlarını "söz" ile ifade ederler, diğer insanlar da bu sözü ceplerine koyup mesafe kazanırlar. Söylenen söz ister yazıya geçirilmiş olsun, isterse de kulaktan kulağa yayılmış olsun, farketmez. Söz eğer doğru ise, mutlaka insanlığın tekamülüne katkıda bulunur.
Tanrı inancı olan insanların "bu Tanrı sözüdür" dedikleri sözler de dahil, insanoğlunun ajandasından o kadar çok "söz" gelip geçmiştir ki, bunların doğru olanlarına uyulmuş olsaydı, dünya çoktan bir cennete dönüşmüş olurdu.
Fakat gelin görün ki bunca milyon yıldan sonra dahi, dünya cehennem olma vasfını koruyor. İnsanlar hâlâ birbirini öldürüyor, sömürüyor, yurtlarından çıkarıyor, çalıyor, çırpıyor, sınırlar çiziyor, ötekileştiriyor.
Bu kadar "söz" söylenmişken, bu sözlerin gücü neden insanoğlunun tekamülünü bir türlü sonlandıramıyor? Akıl ve vicdan keskinliği konusunda bir tekamül olsa bile, bu tekamülün hızı neden hep kaplumbağa düzeyinde kalıyor?
Buna cevap olarak elbette bir çok sebep sıralanabilir. Ama emin olabilirsiniz ki, bu sebeplerin en başta geleni, "sözün gücünün kaynağı" sorunudur. Ne demek istediğimi hemen açıklayayım:
İnsanlık kendisini türlü mahallelere bölmüştür. Musevi mahallesi, budist mahallesi, hristiyan, müslüman, Alman, Türk, Rus, kuzeyli, güneyli, siyah, beyaz, doğulu, batılı mahalleler...
Bölünmüş mahalleler, sözün gücünü bizzat "sözün kendisinden" değil de "sözü söyleyenden" almayı tercih ettikleri için "söz" bölünmüş, etkisi azaltılmış, insanlık bu nedenle güdük kalmıştır. Tekamül bunun için çok küçük adımlarla gerçekleşmektedir.
Benim mahallemin tanrısı, benim mahallemin azizi, benim mahallemin peygamberi, âlimi, filozofu, profesörü, kahramanı ve benzerleri... Söz doğru olsa bile bu sözü rehber edinmek, "söyleyenin" kendi mahallesinden olup olmama şartına bağlanmıştır. Ne kötü ve ne akılsızca bir şart...
Mesela haçlı ve müslüman halklar arasındaki din savaşlarına bir bakın. Bunlardan hangisi İncil veya Kur'an içeriğinde var olan bir "sözden" kaynaklanmıştır? Elbette ki hiçbiri... Hepsinin ortak sebebi, benim tanrım, senin tanrın, benim mesihim, senin peygamberin, senin hâc yerin, benim azizim, senin imamın, senin şuyun, senin buyun meseleleridir. "Sözün doğruluğu" üzerine yapılan tartışmalar, yok denecek kadar azdır.
Bu konuda bir kaç test yapmanızı da önerebilirim. Test sonucunda benim ne kadar haklı olduğumu göreceksiniz. Kemalist bir arkadaşınıza Nutuk'tan çok da meşhur olmamış veciz bir ifade okuyun, söyleyenin de Seyyid Rıza olduğunu belirtin. Söz ne kadar doğru olursa olsun, arkadaşınızın yüzünün buruştuğunu göreceksiniz. Sonra "şaka şaka" deyip yazarın Atatürk olduğunu söylediğinizde gözleri ışıldayacaktır. Oysa söz aynı sözdür.
Sosyalist bir arkadaşınıza Marx'ın DasKapital kitabından doğru bir tespit okuyun ve bunun İncil'de yer aldığını belirtin. Hemen sinirli sinirli size bir kaç slogan atar. Sonra "şaka şaka" deyip gerçeği söylediğinizde dudaklarında tebessüm belirir. Oysa söz aynı sözdür, fakat söyleyenin mahallesi farklıdır.
Dindar müslüman bir arkadaşınıza Mutaffifin Suresi'nin 25 ve 26. ayetlerini okuyun ve "bayılıyorum şu Ömer Hayyam şiirlerine" cümlesini ekleyin. Muhtemelen "bırak şu ayyaş kafiri" şeklinde bir tepki alırsınız. Bunun bir ayet olduğunu söylediğinizde ise "amenna ve saddakna" deyip ağlamaklı bir hâl almaya çalışır. Oysa "söz" aynı sözdür. Önüne arkasına bakıp bu sözü anlamaya çalışmak yerine, sözün hangi mahalleden söylendiğine bakmak, insanlığın akli ve vicdani tekamülünü hep yavaşlatmıştır.
Sizce Che yaşamı boyunca hep "yanlış" sözler mi sarfetmiştir? Doğruya dair bir cümlesi yok mudur? Elbette vardır. Ama "doğruya" dair söylediği hiç bir söz, bizim bazı ülkücüler nazarında bir kıymet ifade etmez. Öte yandan Türkçü yazar Nihal Atsız'ın "doğruya" dair söylediği sözlerin hiçbiri, bizim bazı solcularımız nazarında toplu iğnenin ucu kadar kıymet görmez.
Çünkü mahalleler "sözün gücüne" değil, sözü söyleyenin kimliğine itibar eder. Onlar için söz, gücünü içeriğinden değil söyleyen kişiden alır. Dolayısı ile "doğru sözler" üzerinde ortaklaşamayan insanoğlu, incir çekirdeğini doldurmayacak meseleler yüzünden 21. yüzyılda dahi kedi köpek gibi didişir durur.
Bütün sözleri dikkatle dinlemek, hangi mahalleden söylendiğine bakmaksızın doğruluğunu irdelemek ve eğer doğruluğuna kanaat getirilirse o söze tâbi olmak, insan onuruna yakışandır. İnsanlığın tekamülünün hızlanması, öncelikle buna bağlıdır.
Mustafa Orhan METİN - 2017